BilimSeyahat

Fatih Sultan Mehmet ve Ayasofya

Google News

Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı padişahı olmasının yanı sıra döneminin önemli bir bilim ve ilim adamıydı. Çok erken yaşlarda dönemin en iyi hocalarından eğitim görmüş, onu yetiştirmekle yükümlü olanlar tarafından iyi bir eğitim almasına önem verilmişti. Fatih, birçok alanda kendini geliştirmiş bir padişahtı.

Henüz 13 yaşındayken babası tarafından tahta oturtulmuştur. Yaşının küçük olmasından dolayı ülkeyi etkili yönetemeyeceğini ve o yaşta savaşta iyi bir komutan olamayacağını anlayınca çevresindekilerin de baskısıyla tahta tekrar babasının geçmesini istemiştir. Babası II. Murad oğlunun bu isteğini başta geri çevirmiş, Fatih tarihe geçecek şu cümleyle babasını tahta tekrar oturtmuştur;

‘Baba! Eğer padişah siz iseniz geliniz ve ordunuzun başına geçiniz, yok eğer padişah ben isem, size emrediyorum gelip ordunun başına geçiniz.’

Fatih Sultan Mehmet tahttan feragat ettikten sonra Manisa’ya dönmüş orada eğitimine devam etmiştir. Fatih daha çocuk denilecek yaşta birden fazla dil öğrenmiş, bunun yanında her saltanat üyesi gibi bir meslek edinmiştir. Fatih, belki de yıkılmaz denilen Bizans surlarını darmadağın eden o toplar üzerinde çalışmıştır. Fatih top dökümü konusunda iyi derecede mesleki eğitim almıştı. Belki de mesleki eğitim aldığı zamanlar, Bizans’ın hala ayakta olmasını sağlayan o surları bir gün bu toplarla yıkacağını düşünmüş ve Bizans’ın ve dünyanın gözbebeği olan Ayasofya’nın bir gün Osmanlı topraklarına dâhil olacağını düşlemiştir.

Fatih Sultan Mehmet İstanbulun Fethi

Gizlice Konstantiniye’ye gittiği zaman Ayasofya’yı da ziyaret etmiş bu eşsiz ve görkemli mabet karşısında adeta büyülenmiştir. Bundan sonra belki de İstanbul’u en çok da Ayasofya için istemişti. Ayrıca Hz. Muhammed’in: ‘Konstantiniye mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.’ sözü Fatih’i çok etkilemiş ve bu sözle bütünleşmek istemiştir.

Fatih, 21 yaşında babasının vefatıyla tahta ikinci defa oturmuştur. Tahta oturduğunda aklında tek şey vardı; Konstantiniye. Ancak önce arkasını sağlama alması gerektiğini biliyordu. Bu yüzden ilk iş olarak Anadolu’ya seferler düzenledi. Anadolu’da güvenli bir ortam sağladıktan sonra en büyük hedefi olan Konstantiniye’ye yöneldi, bu şehir mutlaka alınacaktı.

İstanbul’un Fethi ve gemileri karadan yürütmesi

stanbulun Fethi Ve Gemileri Karadan Yürütmesi

6 Nisan 1453’te Osmanlı Kara Ordusu,  Haliçten Marmara’ya uzanacak bir şekilde mevzilendi. Tüm uğraşlara rağmen yapılan hücumlar istenilen sonucu vermiyordu, bu durum genç padişahı o meşhur olaya sevk etti; gemiler karadan yürütülerek Haliç’e indirilecekti. Fatih, eski adı Diplonsion günümüzde Beşiktaş önündeki donanmanın Galata surları önüne kaydırılarak Haliç’e indirilmesini emretti. Gemilerin geçeceği mesafe 2 ile 4 kilometreydi ve ormanlıktı, güzergâh üzerindeki ağaçlar kesiliyor ve ağaçlara zeytinyağı sürülerek kaygan hale gelmeleri sağlanıyordu.

Fatih her şeyi planlamıştı.. Gemiler,  Bizanslıların fark etmemeleri için 21 Nisanı 22 Nisana bağlayan gece karadan yürütüp Haliç’e indirildi. Osmanlı ordusu bu taraftan Bizans surlarına top atışları yapmaya başladı. Bu olaydan sonra oldukça güçsüzleşen ve artık ayakta duracak gücü kalmayan Bizans, 29 Mayıs 1453’te fethedildi. Fatih o komutan olmuş, Roma’yı fethetmişti.

Konstantin Fethedildikten Sonra Neler Oldu?

Konstantiniye, yıkılmaz ve asla ele geçirilmez denilen o büyük imparatorluk fethedilmişti.  Kehanete inanan halk Ayasofya’ya sığınmıştı. Kehanete göre; Çemberlitaş’ın üstünde gök yarılacak ve oradan bir melek kılıç uzatacaktı. bir kişi onu alınıp kullanacak ve Türklerin Konstantiniye’ye girmesini engelleyecekti.

stanbulun Fethi

Ama kehanet gerçekleşmemiş ve şehir kaybedilmişti. Fatih, önceden verdiği ‘şehir üç gün boyunca yağmalanabilir.’ emrini bir güne çekti.  amaç,  Ayasofya‘ya verilecek zararın önüne geçmekti. Fatih, fethin ikinci günü şehre giriş yaptı ve ilk olarak Ayasofya’ya yöneldi. Fatih heyecanlı, gururlu, inandığı Allah’a minnettardı. İkinci gün olmasına rağmen kimse Ayasofya’nın kapılarını açmamıştı, halk, içerde korku içinde bekliyordu. Fatih, hemen kapıları açtırtmış ve ölmeyi bekleyen halk karşısında şu sözleri sarf ederek bir kez daha ne kadar büyük bir Roma Fatih’i olduğunu herkese göstermiştir:

Herkes istediği dine inanmaya devam edecektir. Kimsenin yaşamına karışılmayacaktır. İsteyen herkes bu topraklarda yaşayabilecek, hayatlarına eskisi gibi devam edecektir. Ticaret, sadece denetlenecektir ve burada yaşayan herkes, benim korumam altında olacaktır. Bunları yapacağıma dair herkese söz veriyorum.

Çünkü o Fatih’ti, diğer adı olan hoşgörüyü temsil ediyordu.

Ayasofya ne zaman camii oldu?

ayasofya
Ayasofya / İstanbul

Osmanlı’da, fethedilen yerlerin en büyük kilisesini camii yaptırma geleneği vardı. O yüzden Fatih’in emriyle Ayasofya’da ahşap bir minare yapılır ve mabedin içinde sadece namaz kılarken görülecek insan figürleri ve mozaikler beyaz boya ile kapatılır.

Ancak bilinenin aksine Fatih kubbedeki dört meleğin üstünü kapatmaz, Fossati Restorasyonuna kadar mabedin dört koruyucu meleği yerlerinde kalır. 1 Haziran 1453’te camii olan Ayasofya’da ilk cuma namazında ilk ezan okunur, Akşemsettin tarafından Fatih Sultan Mehmet adına hutbe okunur ve ilk cuma namazı kılınır.

Fatih’in Ayasofya Vakfiyesinde Beddua Yazılımı

Fatih’in vakıf kurumuna ne kadar değer verdiği ve bunu halkın yararına nasıl cömertçe kullanıldığı bilinir. Kimseyi rencide etmeden aşevlerinin kullanımı hakkında büyük incelik göstermiştir.

Fatih: ‘on cerrah on tabip ve üç yara sarıcı tayin nasbeyledim. Bunlar, ayın belli günlerinde İstanbul’a çıkalar, bila istisna her kapıyı vuralar ve o evde hasta olup olmadığını soralar var ise şifası şifa yap olalar. Değilse kendilerinden hiç bir karşılık beklemeksizin Darülaceze’ye kaldıralar, orada selah buldular’ diye vasiyet ederek adalete ve yardıma verdiği önemi vurgulamıştır. Fatih Vakfiyesinde de Ayasofya üzerinde durmuş ve gelirleri belirlemiştir. Bir Bedduası olduğu doğrudur ama bu Beddua vakıf gelirleri ve onların harcamasıyla ilgili olup bütün malları kapsamaktadır. Yoksa Ayasofya’nın cami olmaktan çıkarılması ile ilgili özel bir beddua değildir.  Çünkü Fatih Sultan Mehmet’in o dönemde Ayasofya’nın cami dışında bir yapıya dönüştürüleceği gibi bir endişe taşıması zaten mümkün değildir.

ayasofya içi

Fatih, Ayasofya’yı gördüğü ilk günden beri güzelliği karşısında büyülenmiştir. Ona derinden bir sevgi beslemiştir. Padişah olduğu süre boyunca Ayasofya’nın korunmasını sağlamış ve kendinden sonra gelecek olanlara da bu eşsiz mabedi korumalarını vasiyet etmiştir. Zamanla Fatih ve Ayasofya arasında sarsılmaz bir bağ kurulmuştur bu yüzden Fatih’i anladığımızda Ayasofya’nın sırlarını çözebiliriz.  Aynı zamanda Ayasofya’yı da çözdüğümüzde Fatih’in sırlarını çözebiliriz ve onu daha iyi anlayabiliriz.

Bana göre; Fatih demek hoşgörü demek,  tüm insanların eşit haklara sahip olmasını anlamak demek, ilim demek, Allah’ı anlamak demek, tüm peygamberleri kutsallığıyla anlamak demek. Fatih’i anlamak tüm dünyayı anlamak demek.

İlgili Makaleler

2 Yorum

  1. İyi olmak ücretsizdir ama yaptığımız her iyiliğin bedelini ödetirler malesef! İyilik de anlayana, kıymetini bilene!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu